kul hakkı ile ilgili vaaz
Kul hakkı yiyen fakat bunun farkında olmayan ya da aldırış etmeyen kimselerin vay haline. Allah’ın kulu en önemli sınavdan kul hakkı ile geçer ama bunu fark etmezler çünkü kul hakkı yemek en tatlı, meyvelerden de tatlı gelir. Edebin ne kadar önemli olduğunu bilseydiniz. Allah’tan rızık yerine edep isterdiniz. Hz. Ali
İnsana yönelik tecavüz ve haksızlıklar haram ya da mekruh eylemler içinde yer alır. Bu nedenle günah, dolayısıyla ceza konusudur. Kul hakkından doğan günahların ve cezaların Allah ya da devlet tarafından bağışlanması söz konusu değildir. Kul hakkı, ancak hak sahibi kulun bağışlaması ile ortadan kalkabilir. Aziz Mü
İşte bu kul hakkı yemenin daniskasıdır." Öztrak "Bir tek asgari ücretlinin kul hakkını değil, TÜİK’in makyajlı rakamlarıyla, milyonlarca memur ve emeklinin kul hakkını da yiyorlar. 2022’nin ilk yarısında, memur ve emeklilere yüzde 7,5 zam yaptılar. Yılın ilk altı ayında gerçekleşen enflasyon, yüzde 42,4.
4. Konum. Ankara/Almanya. 27 Şub 2009. #1. Kul Hakkı İle İlgili Hadisi Şerifler. “Kim bir kul hakkı yemişse derhal o kardeşi ile helalleşsin Çünkü (kıyamet günü) dirhem de geçmez dinar da Böyle olunca o (hak yiyen) kişinin sevapları alınır o adama yüklenir Eğer sevapları yoksa o hakkını yediği adamın günahları
CEVAP Kul hakkı beş türlüdür: 1- Mali [Parasal] 2- Nefsi [hayati yönden] 3- Irzi [Haysiyetle ilgili] 4- Mahremi [Namusla ilgili] 5- Dini. 1- Mali olan kul hakları: Hırsızlık, gasp, aldatarak, yalan söyleyerek mal satmak, sahte para vermek, başkasının malına zarar vermek, yalancı şahitlik, rüşvet almak gibi.
Les Meilleurs Site De Rencontre Gratuit. KUL VE KAMU HAKK - VAAZ Hayatımızın her alanında dikkat etmemiz gereken en önemli hususların başında insani ilişkilerimiz gelmektedir. Bu ilişkiler sadece kendi yaşantımızı değil, kendisiyle irtibata geçtiğimiz insanları ilgilendirmektedir. Bu haliyle sosyal ilişkiler, doğru bir zemine oturtturulduğunda dünya huzuru ve ahiret memnuniyeti getirirken, yanlış yollara aktarıldığı andan itibaren dünya sıkıntısının yanı sıra ahirette en çok sıkıntıya düşeceğimiz kul hakkını doğurmaktadır. Günümüzde üzerinde hassasiyetle durulan, birçok vaaz, hutbe, konferans, panel veya tv, radyo programlarında hakkında sözler sarf edildiği halde çokça yanlışa düştüğümüz bir konu hakkında “kul ve kamu hakkı” üzerinde durmaya, bilgilerimizi yeniden gözden geçirerek hatalarımızı düzeltmeye ve ilişkilerimiz meşru bir zemine oturtmaya çalışacağız. Yüce Rabbim bilmediklerimizi öğrenme fırsatı, bildiklerimizi ise hayatımıza aktarma fırsatını bizlere nasip yaşayan bütün insanlar için birlik ve beraberliği sağlamak, üzerimize düşen vazifelerdendir. Bu vazifeye gerçekleştirmenin en önemli yolu ise insan haklarına saygı duymaktır. İnsan hakları, diline, dinine, ırkına cinsiyetine, milliyetine, sosyal statüsüne ve rengine bakılmaksızın insana insan olduğu için tanınan hakların genel adına denmektedir. Bütün canlıların elde ettiği temel haklar vardır ki; bu haklar İslam dinince dokunulmazlık kapsamına alınmıştır. Sevgili Peygamberimiz Veda Hutbesinde bu dokunulmazlık haklarını bütün insanlığa şöyle günleriniz nasıl mukaddes bir gün, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay, bu şehriniz Mekke nasıl kutsal bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, nâmus ve şerefiniz de öylece mukaddestir; her türlü tecâvüzden Rabbinize kavuşacaksınız. Bugünkü her hâl ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız. Bu vasiyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsinler. Olabilir ki, bildirilen kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlayarak hıfzetmiş yanında bir emânet varsa, onu sâhibine versin . Fâizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Fakat aldığınız borcun aslını ödemek gerekir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle bundan böyle fâizcilik yasaktır. Câhiliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz de Abdülmuttalib'in oğlu amcam Abbas'ın fâiz devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası, Abdülmüttalib'in torunu amcalarımdan Hâris'in oğlu Rabîanın kan Nâs!Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu konuda Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah'ın emâneti olarak aldınız. Onların nâmus ve ismetlerini Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları iki emânet bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. Bu emânetler, Allah'ın kitabı Kur'ân ve O'nun Peygamberinin şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden nüfûz ve saltanatını kurma gücünü ebedî olarak kaybetmiştir. Fakat size yasakladığım bu şeyler dışında, küçük gördüğünüz şeylerde ona uyarsanız, bu da onu sevindirir. ona cesâret verir. Dininizi korumak için bunlardan da uzak iyi dinleyin, iyi belleyin. Rabbiniz birdir, babanız birdir. Hepiniz Âdem'densiniz, Âdem de topraktan yaratılmıştır. Hiç kimsenin başkaları üzerinde soy sop üstünlüğü yoktur. Allah katında üstünlük, ancak takvâ iledir. Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Böylece bütün Müslümanlar kardeştir. Gönül hoşluğu ile kendisi vermedikçe, başkasının hakkına el uzatmak helâl değildir. Ashabım! Nefsinize de zulmetmeyin. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır. Bu nasihatlerimi burada bulunanlar, bulunmayanlara tebliğ Nâs!Cenâb-ı Hak Kur'an da her hak sahibine hakkını vermiştir. Mirâsçı için ayrıca vasiyyet etmeye gerek yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa, ona âittir. Zina eden için ise mahrûmiyet vardır. Babasından başkasına soy neseb iddiâsına kalkışan soysuz, yahut efendisinden başkasına intisâba yeltenen nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lânetine ve bütün müslümanların ilencine uğrasın. Cenâb-ı Hak böylesi insanların ne tevbelerini ne de adâlet ve şâhitliklerini kabûl korkun, beş vakit namazınızı kılın, Ramazan orucunuzu tutun, malınızın zekatını verin, âmirlerinize itaat edin. Böylece Rabbinizin Cennetine rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber Efendimizin çağlar ötesinden insanlara aktardığı Veda hutbesinde ifade edilen ve insanlar için dokunulmaz olarak kabul ettiğimiz bu hakları ihlal etmek kul hakkını doğurmaktadır. Bu sebeple nasıl bir yaşam sergileyelim ki bu yaşantıda kul hakkı olmaz diye kendimize sorar isek Veda hutbesini birçok kez okuyup Efendimizin bildirdiği ilkeleri hayatımıza hakkını ihlal etmemiz neticesinde başımıza gelecek olan sıkıntıların neler olduğunu yine Peygamber Efendimizden öğrenelim. Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde Kul hakkının önemini bizlere şöyle aktarmaktadır. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem“Müflis kimdir, biliyor musunuz?” diye sordu. Ashâb- Bizim aramızda müflis, parası va malı olmayan kimsedir, dediler. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem“Şüphesiz ki ümmetimin müflisi, kıyamet günü namaz, oruç ve zekât sevabıyla gelip, fakat şuna sövüp, buna zina isnâd ve iftirası yapıp, şunun malını yiyip, bunun kanını döküp, şunu dövüp, bu sebeple iyiliklerinin sevabı şuna buna verilen ve üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilip sonra da cehenneme atılan kimsedir” buyurdular. 1Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde ise kul hakkı kimden alınmış ise o hakkın iade edilmesini istemektedir. Efendimiz şöyle كَانَتْ عِنْدَهُ مَظْلَمَةٌ ﻷخِيهِ مِنْ عِرْضِهِ أوْ شَىْءٍ مِنْهُ فَلْيَتَحَلِّلْهُ مِنْهُ الْيَوْمَ مِنْ قَبْلِ أنْ َ يَكُونَ دِينارٌ وَ دِرْهَمٌ، إنْ كَانَ لَهُ عَمَلٌ صَالِحٌ أُخِذَ مِنْهُ بِقَدْرِ مَظْلَمَتِهِ، وإنْ لَمْ تَكُنْ لَهُ حَسَنَاتٌ أُخِذَ مِنْ سَيِّئَاتِ صَاحِبِهِ فَحُمِلَ عَلَيْهِ"Üzerinde bir dîn kardeşinin nefsine yâhut malına tecâvüzden doğmuş bir hakk bulunan kimse, dînâr ve dirhem bulunmayacak kıyamet gününden evvel, bugün dünyâda mazlumdan o hakkı bağışlamasını istesin. Helalleşilmediği takdirde zâlimin sâlih ameli bulunursa, ondan zâlimin zulmü miktarı alınır da mazluma verilir. Eğer zâlimin haseneleri iyilikleri bulunmazsa, mazlumun seyyielerinden günahlarından alınıp zâlim üzerine yükletilir" 2İslam Dini insanlar arasında kul hakkının ihlalini yasak kapsamına alırken bunun yanında Müslümanların birbirleriyle olan diyaloglarının nasıl olması gerektiğini de bildirmektedir. Bu hususta Sevgili Peygamberimiz Müslüman olarak bizlerin birbirimize karşı nasıl bir davranış sergilememizi şöyle ifade أَخــو المسلم لا يَظلِمُه ولا يُسْلِمُهُ . ومَنْ كَانَ فِي حاجةِ أَخِيهِ كانَ اللَّهُ فِي حاجتِهِ، ومنْ فَرَّجَ عنْ مُسلمٍ كُرْبةً فَرَّجَ اللَّهُ عنه بها كُرْبةً من كُرَبِ يومَ القيامةِ ، ومن سَتَرَ مُسْلماً سَتَرَهُ اللَّهُ يَومَ الْقِيامَةِ“Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu düşmana teslim etmez. Din kardeşinin ihtiyacını karşılayanın, Allah da ihtiyacını karşılar. Müslüman’dan bir sıkıntıyı giderenin Allah da kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Bir Müslüman’ın ayıbını örtenin, Allah da kıyamet gününde ayıplarını örter.” 3Kul hakkının en kapsamlı bir şekilde ihlal edildiği şey ise kamu hakkıdır. Bu manada kamu hakkı kul hakkından daha kapsamlı bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü kul hakkı ihlali dendiğimizde akla ilk gelen, bir şahsın diğer şahıs veya şahıslarla kurmuş olduğu ilişkileri yanlış bir zemine oturtması neticesinde ortaya çıkan hak ihlalidir. Kamu hakkı ise, bir şahsı veya birkaç şahsı değil o toplumda yaşayan ve o devlet çatısı altında bulunan bütün bireyleri, yani toplumu, yani milleti ifade etmektedir. Bu önemli durumu lütfen göz ardı etmeyelim. Şu hususu sizlerin dikkat-i nazarına sunmak isterim. Belki kul hakkını ihlal ettiğimiz şahsı bulup ondan helallik alma ihtimalimiz vardır. Ancak kamu hakkını alır isek kimden helallik alacağımız tamamen bir muammadır. Bu sebeple kamu hakkını gözetmemiz, bu hususta titizlikle davranmamız gerekmektedir. Çünkü kamu hakkını Tüyü bitmemiş yetimin hakkı olarak kurum ve kuruluşlarında çalışan, kamu kurum ve kuruluşlarla ilişkileri olan bütün kardeşlerimiz yapmış oldukları işin neticesinde elde edecekleri mükafatın veya zararın çok fazla olduklarını unutmamalıdırlar. Devletimiz tarafından bizden yapılmasını istediği şeyi doğru bir şekilde yerine getirir isek bunun bize kazancı hem dünyalık hem de ahirette olacaktır. Bunun yanında yapılması istenilen şeyi herhangi bir sebepten dolayı istenildiği gibi yerine getirmez isek, yapmış olduğumuz hata bizden kaynaklanıyor ise o zaman kamu hakkını ihlal etmişiz demektir ki, bunun sıkıntısı hem dünyevi hem de uhrevidir. Vaazımıza başlarken ifade ettiğimiz hadiste buyrulduğu üzere kul hakkını ihlal ettiğimiz şahıs ve şahıslara ya sevabından vereceğiz, eğer sevabımız yok ise o zamanda hakkını yediğimiz kişilerin günahlarını yükleneceğiz. Bu sebeple ahiret sıkıntısı düşünüldüğünde kamu hakkını ihlal edenlerin dünyevi sıkıntılar içerisinde olduklarına Efendimizin cenazesini kılmadığı bir şahsın durumu şöyle rivayet edilmiştir. "... Zeyd bin Hâlid el-Cühenî Radıyallâhü ankfden rivayet edildiğine göre Hayfaer savaşın da Eşca' kabilesin den bir adam öldü. Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem mücâhidlere Arkadaşınızın cenaze namazını siz kılınız yâni ben kılmayacağım buyurdu. Adamın hâlini bilmedikleri için sahâbîler bu duruma şaştılar ve üzüntüden yüzleri değişti. Sonra Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem, sahâbîlerinin vaziyetlerini görünceSizin arkadaşınız, Allah yolunda ganimet malından çalmıştır» buyurdu.Hadîsin râvisi Zeyd demiştir ki Bunun üzerine sahâbîler adamın eşyasında arama yaptılar. Yahudilerin boncuklarından iki dirhem bile etmeyen boncuklar buldular."4 Bir başka hadis aktarmak isterim."... Ubâde bin es-Sâmit Şöyle demiştirResûlullah Sallallahü Aleyhi ve Sellem Huneyn savaşı günü ganimet malından bir devenin yanında bize namaz kıldırdı. Namazdan sonra deveden bir tüy alıp mübarek iki parmağı arasına koydu. Sonra cemaate hitaben Ey insanlar! Şüphesiz bu tüy taneciği bile sizin ganîmetlerinizdendir. Artık ipliği, iğneyi, bundan değerli olanı ve bundan değerce düşük olanı ödeyiniz yâni bana teslim ediniz. Çünkü ganimet malından bir şey çalmak kıyamet günü sahibine şüphesiz bîr utançtır, bîr ayıptır ve bir ateştir», buyurdu." 5Hz. Peygamberden aktarmış olduğumuz hadislerden şunu çıkarıyoruz. Kamu malından bir şeyi zimmetine geçiren kimse, kıyamet gününde o maldan dolayı bütün mahşer halkının huzurunda rezil olacak, almış olduğu bu kamu malı yüzünden cehennem ateşiyle buluşacaktır. Bu sebeple kamu malından almış olduğumuz her ne var ise -Efendimizin bizlere bildirdiği üzere bir parça tüy bile olsa- büyük küçük demeden hepsini Devlete geri ödemesi gerekmektedir. Kamu hakkı kamunundur. Haksızca zimmete geçirilen şeyin ona aktarılması bir mecburiyettir. Unutmayalım ki; Ahirette zimmetine kamu hakkı geçirenlerin cezası çok ağır yaşamlarında hak ihlallerini azaltacak en önemli sebep imani ilkelerdir. Allah inancı, ahiret inancıdır. Ahirette yapmış olduğu şeylerin hesabını rabbine karşı vereceğini bilen bir insan hataya meyil ettiğinde o hatadan kolaylıkla beri kalabilecektir. Yine Yüce Allah’ın bizi gözetlediğini ve yapmış olduğumuz her şeyi kayıt altına aldığını unutmaz isek yanlışlıklardan ve yasaklardan uzak kalmak daha rahat olacaktır. Bu sebeple İmani ilkelerin aktarıldığı, ahlaki güzelliklerle süslenildiği, insanların rızası gözetildiği müddetçe dünya ve ahiret mutluluğunu elde kurum ve kuruluşlarında çalışan kardeşlerimizin hassasiyetle dikkat etmeleri gerekene bir husus ise, kendilerinin çalışma alanı bulduğu işlerini milletimizin bir emaneti olduğunu bilmektir. Biz Devletimizin bize vermiş olduğu işlerimizi milletimiz adına yürütmekteyiz. İş ise işverenin bir emanetidir. Emanete hıyanet etmek ise insana, hele hele Müslüman’a yakışmayacak bir tavırdır. Kamu hakkını ihlal etmek milletin hakkını ihlal etmektir ki, bunun vebali çok Peygamberimiz Veda Haccını gerçekleştirdiği o günlerde Mina’da okumuş olduğu bir hutbede şöyle buyurmuştur.—"Bu gün hangi gündür, biliyor musunuz?" buyurdu. Biz—Allah ve Rasûlü en iyi bilendir, sükût etti. O derecede ki, biz Peygamber onu başka bir isimle isimlendirecek sandık. Rasûlullah— "Natır günü yâni kurbân kesme günü değil mi?' buyurdu. Bizler— Evet, kurbân kesme günüdür, ay hangi aydır?" diye sordu. Biz—Allah ve Rasûlü en bilendir, yine sükût etti. O derecede ki biz ona isminden başka bir isim takacak sandık. Rasûİullah — "Zu'l-hicce ayı değil mi?" buyurdu. Biz' — Evet, zu'l-hicce ayıdır, dedik. — "Bu hangi beldedir?" diye sordu. Biz yine —Allah ve Rasûlü en bilendir, dedik. Rasûlullah sustu; o derecede ki, biz ona isminden başka bir isfan verecek sandık.— "Haram olan Belde değil mi?" buyurdu. Biz— Evet, Haram Belde'dir, dedik. Bunun üzerine— "Muhakkak ki kanlarınız, mallarınız bu beldeniz içinde, bu ayınızda, bu gününüzün harâmlığı gibi biribirinize, Rabb'inize kavuşacağınız güne kadar haramdır. Dikkat edin! Bunları size tebliğ ettim mi?" dedi.6 Efendimizin bildirdiği üzere Müslüman’ın Müslüman’a kanı, malı haram kılınmıştır. Bu sebeple kardeşlerimizin canına kastetmek veya onların mallarına göz dikmek kul hakkını doğurmakta ve bize asla kurum ve kuruluşlarında çalışan kardeşlerimizin dikkat etmesi gereken bir husus ise, kamu malları Devletimizin gelirinin bir ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. Çünkü kamu hizmetlerinin tamamı verilen vergiler, bırakılan bağışlar veya Devletimizin elde ettiği başka gelirler ile sağlanmaktadır. Bu sebeple kamu hizmetinde aksaklığa götürecek yanlışlar içerisinde olmak, Milletimizin hizmet üzere vermiş olduğu, Devletimizin de Milletimize hizmet amacıyla aktarmış olduğu gelirleri yanlışa sevk etmek olacaktır ki, buda dünyevi sorumluluk getirdiği gibi ahiret açısından da çok büyük bir vebal ve kamu hakkı dikkat etmemiz gereken önemli haklardandır. Asla ihmal edemeyeceğiz hakların başında gelmektedir. Bu hakları ihlal etmemiz neticesinde helallik almadıkça ahirette sevabımızdan alınacak veya hak ihlali gerçekleştirdiğimiz şahısların günahlarını yüklenecektir. Bu sebeple dünyamızı huzura, ahiretimizi sükunete kavuşturmak istiyor isek, kul ve kamu hakkını ihlal etmeyelim. İhmallerimiz neticesinde doğacak zararlar ile karşılaşmamak için işlerimizde ihmale Rabbim Kendi rızasına uygun işlerle meşgul olmayı, kul ve kamu hakkını ihlal edecek davranışlar içerisinde olmamayı bizlere nasip etsin. Yüce Rabbim Devletimize dirlik, milletimize birlik nasip etsin. Cumanız mübarek olsun. Allah’a emanet Birr 59. 2. Buhari, Mezalim, 10 3. Riyazü’s-Salihin, Hadis No246 4. İbn. Mace, Cihad, 34 5. İbn. Mace, Cihad, 34 6. Buhari, Hac, 133
Oluşturulma Tarihi Mayıs 11, 2020 0112Kul hakkı kavramı İslam'da titizlikle yaklaşılan bir kavramdır. Kul hakkı ile ilgili Kur'an-ı Kerim ve Hadis-i şeriflerde bilgiler yer almaktadır. Kul hakkı ile ilgili araştırmalar son aylarda en fazla arananlar arasına girmiştir. Peki, kul hakkı nedir? Kul hakkı ile ilgili ayetler ve hadisler nelerdir? İşte kul hakkı ile ilgili tüm hakkı ile ilgili çeşitli araştırmalar yapılmaktadır. Kul hakkı her Müslüman'ın dikkat etmesi gereken önemli bir kavramdır. Kul Hakkı Nedir? Bir kulun başka bir kul üzerinde olduğu haktır. Kul hakkının vebali yüce Allah katında oldukça fazladır. Cenab-ı Hak kul hakkı için "Benim yanıma her şey ile gelin affederim. Fakat kul hakkı ile gelmeyin, onu ben değil, kulum affeder. " demiştir. Allah'ın bu günahı bağışlayabilmesi için hakkı yenen kula danışacağı bilinmektedir. Eğer hakkı yenen hak sahibi kişiyi bağışlamazsa Allah bu günahı affetmeyecektir. Cenab-ı Hak her insana bir takım haklar tanımıştır. İnsanların birbirleri üzerinde hakları bulunmaktadır. Bir kimse bir kimsenin hakkını yer, malını çalar, hırsızlık yapar ise büyük vebali olan kul hakkını işlemiş olur. Kul hakkı pek çok sebebe bağlı olarak işlenebilir. Dolayısıyla bir kişinin istenmediği bir şey yapması, onu alay etmek, küçük düşürmek, başkasının yanında aşağılamak, rencide etmekte bir kul hakkıdır. Bunun helalliği ise hakkı yenen ve hak yiyen kişi arasında olacaktır. Başka biri bu günahı bağışlayamaz. Helallik alma şartı aranmaktadır. Kul Hakkı İle İlgili Ayetler ve Hadisler Duha Suresi 9. Ayet; " Öyleyse yetimin hakkını sakın yeme. " Fecr Suresi 17. Ayet; " Hayır, hayır! Doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz. " Nisa Suresi 10. Ayet; " Yetimlerin mallarını haksız olarak yiyenler şüphesiz karınlarına ancak ateş dolduruyorlar. Zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir. " Peygamber efendimiz Hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur; " Kim ki yetimin hakkını yer ise ahirette o kişi iflas eder. " Bir diğer hadis- şerifte de kul hakkı yemenin vebali için şu şekilde bahsedilmiştir; " Kim birinin hakkını yediyse ahirette zor duruma düşmemek için o kişinin gönlünü alın, helalleşin. Borcu olan bir kişi cennete giremez. "
بِسْمِ اللهِ الْرَّحْمَنِ الْرَّحِيمِ فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُ ، وَ مَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ Bismillâhirrahmânirrahîm [Rahmân ve rahîm Allah’ın adıyla] “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı kötülük işlerse, onu görür” [Zilzal sûresi, âyet 7-8] Muhterem bir varlık olan insan, toplum içinde yaşar ve ihtiyacı olan birçok şeyi başkalarıyla paylaşmak zorundadır. Toplu halde yaşamanın temel amacı; insanın mutluluğu, refahı ve güvenliği olup, birbirimize karşı ilişkilerimizde de uymamız gereken ahlakî ve kanunî kuralları içerir. Bu kurallardan birisi olan Kul hakkı; insanın can, mal ve namus gibi dokunulmazlıklarını korumaya yönelik ortaya çıkan bir haktır. Cana kıymak, hırsızlık, gıybet, yalan, borç, iftira, küfürlü söz, kul hakkını doğurur. Bu kuralların ihlali kul hakkına riayet etmemektir. Dünyada ve ahirette bunları yapmanın cezaları vardır. Aziz Müminler,Müslüman, kul haklarına son derece titizlik göstermelidir. Bilerek veya bilmeyerek başkalarının hakkını üzerine geçiren kimse o hakkı dünyada ödemek ve helalleşmek suretiyle kendisini kurtarmaya çalışmalıdır. Bu fani hayatın son bulacağını, gerçek hayat dediğimiz ahiret hayatının başlayacağını ve herkesin dünyadaki hayatından hesaba çekileceğini hatırımızdan çıkarmamamız gerekir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’inde “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı kötülük işlerse, onu görür” [1] buyuran Allah Teâla, insanların mutlaka yaptıklarının karşılıgını göreceğini bizlere bildirmiştir. Sevgili Peygamberimiz sav de; “Bir kimsenin diğer bir kimsenin haysiyetine yahut malına tecavüzden dolayı üzerinde bir hak bulunursa, altın ve gümüşün geçmediği hesap günü gelmeden helalleşsin. Aksi takdirde, yaptığı haksızlık ölçüsünde, iyi amellerinden alınıp hak sahibine verilir, İyiliği yoksa hak sahibinin günahından alınıp haksızlık eden kimseye yüklenir“ [2] şeklindeki hadîsi ile kul hakkının önemine işaret Kardeşlerim,Peygamberimiz hayatının son günlerinde hastalığı esnasında mescitte minbere çıkarak “Ey insanlar! Belki yakında aranızdan ayrılacağım. Allah’ın huzuruna kul hakkı ile gitmekten daha ağır bir şey yoktur. Kimin bende bir alacağı varsa işte malım gelsin alsın. Kime yanlışlıkla veya kasten vurmuşsam işte sırtım gelsin vursun. Bu konuda asla çekinmeyin. Şunu bilin ki, içinizde bana en sevimli olan bende olan hakkını alan veya bana hakkını helal eden kişidir” [3] buyurmuş, bu davranışıyla bizlere ayrıca toplum huzurunda kul hakkından helalleşmenin örnekliğini Müslümanlar,Kul hakkı konusunda dikkatli olmamız gereken konulardan biri de kamu hakkının oluşmasıdır. Kamu hakkı kul hakkından daha kapsamlıdır. Çünkü kul hakkı ihlalinde bir veya birkaç kişiye karşı sorumlu iken kamu hakkında o toplumda yaşayan bütün insanlara karşı sorumluluk doğmaktadır. Belki hakkını ihlal ettiğimiz şahsı bulup ondan helallik alma ihtimalimiz vardır. Ancak kamu hakkını ihlal ettiğimizde kimden nasıl helallik alabiliriz? Bu sebeple kamu hakkını gözetmemiz, bu hususta titiz davranmamız gerekmektedir. Neticede kamu hakkını tüyü bitmemiş yetimin hakkı olarak itibariyle iyi bir Müslüman olmak istiyorsak, bütün insanların hakkına saygı göstermeli, kimsenin hakkını yememeliyiz. Kimsenin malına el uzatmamalı, kimseye zulmetmemeliyiz. Haksızlığın ağır vebalini düşünmeli, ahiretteki hesabın şiddetini ve zorluğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Hutbemi bir hadîs-i şerîf mealiyle bitiriyorum “Müslüman, elinden ve dilinden Müslümanların emin olduğu, zarar görmediği kimsedir.“ [4] [1] Zilzal, 99/7 ve 8. [2] Sahîh-i Buhârî, Tecrid [3] İbn Sa’d, Tabakât, II, 255. [4] Sahihi Müslim Tecrit Tercümesi Bayram Oyan Ravensburg Camii Din Görevlisi
**BEDİHABER-**[Diyanet İşleri ] Din İşleri Yüksek kuruluna gelen sorulara verilen yanıtlarla ”Kul hakkı, kul hakkının nasıl ödenir, buluntu eşya helal midir, çekiliş kuponları karşılığında verilen eşyalar helal midir?” konularda bilgi verildi. **Diyane**t’in bu konulara verdiği cevaplar şöyle** ****Kul hakkı yemenin hükmü nedir? Kul hakkı nasıl ödenir?** **Hz. Peygamber** üzerinde kul hakkı bulunan kişilerin, hak sahibi olan mazlumlardan helallik almalarını öğütlemiştir. Bunun yapılmaması durumunda haksızlık yapan kişinin salih amellerinin, haksızlığı ölçüsünde alınarak hak sahibine verileceğini, eğer verilecek salih amel bulunamazsa o zaman da mazlumun günahlarının zâlime yükleneceğini belirtir Buhârî, Mezâlim, 10. Yine **Peygamberimiz** imkanı olduğu halde zamanı gelmiş bir borcu ödemeyenlerin kul hakkını ihlal ettiğini şöyle ifade eder **“Ödeme gücü olan zengin kişinin, ödemeyi ertelemesi zulümdür”** Buhârî, Havâle, 1. Görüldüğü üzere kul hakkı, kişinin **Cennet** ya da **Cehennem**’e gidişinde önemli ölçüde belirleyici bir rol oynamaktadır. **Allah**’ın huzuruna kul hakkı ile çıkmanın, çok ağır bir vebâli vardır. Çünkü böyle bir günahın **Allah** tarafından bağışlanması, hak sahibinin affetmesi şartına bağlanmıştır. Hak sahibi, hakkını almadıkça veya bu hakkından vazgeçmedikçe, **Allah** kul hakkı yiyenin bu günahını affetmemektedir. Çünkü ilâhî adâlet, bunu gerektirir. Veda hutbesinde Rasûlüllah “Ey insanlar, sizin canlarınız, mallarınız, ırz ve namuslarınız, rabbinize kavuşuncaya kadar birbirinize haramdır dokunulmazdır” Buhârî, Hacc, 132 buyurmuştur. Buna göre, gasp, hırsızlık veya izinsiz alma gibi yollarla elde edilen haram para veya mal, sahipleri biliniyor ise kendilerine yahut mirasçılarına, bilinmiyor ise fakirlere veya hayır kurumlarına onların namına sadaka olarak verilmelidir. Ayrıca, yapılan bu kusurlardan dolayı da Allah’tan af ve mağfiret dilenmelidir. Mal ya da darp gibi şeylerle ilgili olmayan gıybet, bühtan gibi hak ihlallerinde en doğrusu, **hak** sahibine durumu anlatıp helalleşmek olmakla beraber, her zaman bu şartı yerine getirmek mümkün olmadığından ya da insanlar bundan çekindiklerinden, kendi adına tövbe edip, hak sahibi namına da istiğfar etmek, dua etmek ya da hayır hasenat yaparak sevabını ona bağışlamak, bu tür hak ihlallerine keffaret olur Mâverdî, el-Hâvî, I, 107; İbn Teymiyye, el-Fetâva’l-Kübrâ, I, 113. **Buluntu eşya lukata ile ilgili hükümler nelerdir?** Başkalarının rızası olmadan mallarını ellerinden almak **caiz** olmadığı gibi, kaybettikleri mal ya da eşyayı alıp sahiplenmek de caiz değildir. Bir kimse bir yerde bir miktar para veya eşya bulsa onu sahibine vermek üzere alabilir. Ancak kendine mal edinmek üzere alması başkasının malını gasp etmek hükmündedir. Buluntu eşya konusunda takip edilecek yöntem şöyledirBulunduğu yerde bırakıldığı takdirde telef olmasından korkulan bir şeyi sahibine vermek üzere almak vacip; telef olmayacak şeyleri almak ise mubahtır. Bir kimse bulduğu bir şeyi alırken, onu sahibine teslim etmek üzere aldığına çevresindekileri şahit tutar. Bulunan eşyanın sahibi çıkar ve onun kendisine ait olduğunu ispat ederse eşyayı ona teslim eder Kâsânî, Bedâiü’s-sanâi’, VIII, 327-328. Buluntu eşya, onu sahibine vermek üzere alanın yanında emanet durumundadır. Bir kusuru olmaksızın bu mal kaybolsa veya telef olsa, sahibi çıktığında bedelini ona ödemekle yükümlü olmaz İbn Nüceym, el-Bahru’r-râik, V, 162; Ali el-Hafif, ed-Damân fil-Fıkhi’l-İslâmî, I, 102, 104, 107. Buluntu eşyayı elinde bulunduran kimse bunu malın değerine göre uygun görülen bir süre ilan eder ve bekler. Sahibi çıkmazsa o malı yoksul kimselere sahibi adına tasadduk eder; kendisi muhtaç ise ondan istifade edebilir. Ancak, daha sonra sahibinin çıkması halinde bedelini öder. Sahibinin aramayacağı düşük değerli şeyler ise beklemeye gerek kalmaksızın ihtiyaç sahiplerine verilebilir; bulanın ihtiyacı varsa o da kullanabilir Serahsî, el-Mebsût, XI, 3. Zamanımızda yerleşim yerlerinin kalabalıklaşması nedeniyle buluntu malların devlet yetkililerine teslim edilmesi uygun olur. Zira günümüzde, kayıp eşyalar için bürolar kurulmuş olup, buralarda mallar daha güvenli bir şekilde muhafaza edilebilmekte, ayrıca buralar kaybedenler için de müracaat mekanı olmaktadır. Bu nedenle, kayıp bir malı bulan kişinin bunu alıp devlet yetkililerine teslim etmesi uygun olur.**Market ve mağazalarda alışveriş karşılığında verilen çekiliş kuponlarına çıkan hediyeler helal midir?** Taraflardan birinin kazanıp diğerinin kaybettiği bütün şans oyunları kumardır. Sadece kazananın karlı çıktığı, kaybedenin ise zarara uğramadığı uygulamalar ise kumar niteliğinde değildir. Buna göre; marketlerde ve mağazalarda işyeri sahiplerinin alışveriş yapan müşterilerine verdikleri çekiliş kuponuna hediye çıkması durumunda, müşterilerin çıkan hediyeleri almalarında bir sakınca yoktur Kâsânî, Bedâiü’s-sanâi’, VI, 206. Çünkü müşterilerden birinin kazanması halinde diğerleri bir şey kaybetmemektedir. Ancak, çekilişe katılmak için ayrıca bir ücret ödenmesi halinde yatırılan para üzerinden şans yolu ile kazanç elde etme durumu söz konusu olacağından yapılan çekiliş işlemi kumar olur.
Dille İşlenen Cinayet ; Gıybet Salih SAYIN [Haftanın Sohbeti] Dille İşlenen Cinayet Gıybet Yüce dinimiz İslam, insanlar için en güzel ahlâki ilkeleri getirmiştir. Bununla beraber her türlü çirkin ahlâki davranışları da yasaklamıştır. İnsan güzel ahlâki ilkelere uyduğunda dünya ve ahirette huzuru elde eder, kötü ahlâklı olunduğunda ise Allah’ın ve insanların hoşnutluğunu Kerimde, Rabbimiz Peygamberimiz sav’in ahlakını biz müminlere şöyle anlatırوَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ“Sen yüce bir ahlâk üzeresin.’’ Kalem,68/4Peygamberimiz sav de bir hadislerinde şöyle buyururبُعِثْتُ لاِتَمِّمَ مَكَارِمَ الاخْلاَقِ“Ben ahlâkî prensipleri tamamlamak üzere gönderildim.’’ Müsned, II, 381Yüce dinimiz, kötü bir ahlaki özellik ve dilin afeti olan gıybet etmeyi yasaklamış ve haram bu hususta Kur'an’ı Kerimde bizlere şöyle buyururيَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيرًا مِّنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَب بَّعْضُكُم بَعْضًا أَيُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَن يَأْكُلَ لَحْمَ أَخِيهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ رَّحِيمٌ“Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.” Hucurat, 49/12Sevgili Peygamberimiz, ayıpları dile getirmek yerine örtmeyi emretmiş ve şöyle buyurmuşturيَا مَعْشَرَ مَنْ آمَنَ بِلِسَانِهِ وَلَمْ يَدْخُلِ الإِيمَانُ قَلْبَهُ لاَ تَغْتَابُوا الْمُسْلِمِينَ وَلاَ تَتَّبِعُوا عَوْرَاتِهِمْ فَإِنَّهُ مَنِ اتَّبَعَ عَوْرَاتِهِمْ يَتَّبِعِ اللَّهُ عَوْرَتَهُ وَمَنْ يَتَّبِعِ اللَّهُ عَوْرَتَهُ يَفْضَحْهُ فِى بَيْتِهِ“Ey diliyle iman edip, kalbine iman girmemiş olan kimseler! Müslümanların gıybetini yapmayınız ve onların gizli hâllerini araştırmayınız. Çünkü her kim onların gizliliklerini araştırırsa Allah da onunkileri araştırır. Allah kimin gizli hâllerini araştırırsa onu kendisini güvende hissettiği evinde bile rezil eder.” Ebû Dâvûd, Edeb, 35Ayet ve hadislerde yasaklanan üç davranış sûizan, tecessüs ve gıybet aralarındaki irtibattan dolayı peş peşe zikredilmiştir. Çünkü kesin bilgiye dayanmayan sûizan, insanı tecessüse, tecessüs de gıybete götürür. Bir kimse hakkında sûizan besleyen birisi bu kötü düşüncesini temellendirmek için o kimsenin gizli hallerini araştırmaya başlar. Kusur arayan mutlaka bulur. Daha sonra öğrendiği olumsuz durumları sağda solda paylaşıp gıybet etmeye başlar. Bu davranışının ne kendisine ne de gıybetini yaptığı kimseye faydası insanoğlunun dilinden çıkan, kendisine dünya ve ahirette sıkıntı veren zararlı bir kelimesi, sözlükte "uzaklaşmak, gözden kaybolmak, gizli kalmak” gibi anlamlara bir terim olarak ise bir kimsenin gıyabında, duyduğu zaman hoşlanmayacağı şeyleri incitici, küçük düşürücü söz ve davranışlarla anlatmak sav gıybeti bizlere şöyle tarif eder“Gıybet nedir, bilir misiniz?” Allah ve Resulü daha iyi bilir, dediler. Hz. Peygamber sav "Gıybet, din kardeşini hoşlanmadığı bir şey ile anmandır” buyurdu. Söylenen ayıp eğer o kardeşimde varsa, ne dersiniz?” diye soruldu. "Eğer söylediğin şey onda varsa gıybet ettin; yoksa o zaman ona iftira ettin demektir” buyurdu. Müslim, Birr, 70İslâm’da, insan haklarının en önemlilerinden biriside kişiliğin dokunulmazlığı kimsenin gıyabında gerek şahsıyla ilgili maddî, mânevî, dünyevî, uhrevî, ahlâkî ve dinî kusurlarından söz edilmesi gerekse çocukları, ebeveyni ve diğer yakınlarının kusurlarının anlatılması gıybet olarak değerlendirilmesinde esas olan; hakkında konuşulan kişinin o vasıfları taşıyıp taşımaması değil, hoş olmayan bir şekilde insanın arkasından konuşulup faydasızca Rasûlü, gıybet konusunda oldukça titiz davranmış ve ismini zikrederek kimse hakkında kötü konuşmamıştır. Bunun yerine, insanların olumsuz davranışlarını gördüğü zaman onları düzeltmek için “İnsanlara ne oluyor da şöyle şöyle yapıyorlar?” gibi genel ifadeler kullanmıştır. Ebû Dâvûd, Edeb, 5Peygamberimiz sav insanların arkalarından konuşarak gıybet etmeyi yasaklamış ve şöyle buyurmuştur “Ashâbımdan birisi, bir kimseden bana beni rahatsız edecek bir şey iletmesin. Zira ben sizin karşınıza hakkınızda her türlü güvensizlikten salim olan bir kalple çıkmayı arzu ediyorum.”Ebû Dâvûd, Edeb, 28Koğuculuk ise birkaç kişi arasında gerçekleşebilen gıybet fiilinin sınırlarını genişletme ve daha fazla kişiyi gıybete ortak etme faaliyetidir. Bu yönüyle gıybetten daha tehlikeli bir sav laf taşıyanlar hususunda bizleri şöyle uyarmıştırلاَ يَدْخُلُ الْجَنَّةَ نَـمَّامٌ لاَ يَدْخُلُ الْجَنَّة َقتات“Nemmâm cennete girmeyecektir” “Kattât cennete giremeyecektir.” Buhari, Edeb 50Bu hadisi şerifte geçen “kattât” ve “nemmam” kişiler arasında söz taşıyan kimseler yapan, insanların arasını bozmak ve aralarında düşmanlık yaratmak için doğru veya yanlış olan her sözü taşır ve hoş olmayan durumları açıklar. İnsanın ruhuna işleyen, vicdanını körelten bu davranış, alışkanlık hâline getirildiğinde artık kişi bundan rahatsızlık da duymaz ve dedikodudan zevk almaya bu hususta Tebbet süresinde şöyle buyuruyorوَامْرَأَتُهُ حَمَّالَةَ الْحَطَبِ“Dedikodu yapıp söz taşıyan karısı da ateşe girecek Tebbet,111/4”Burada sözü edilen kadın; Ebû Leheb’in karısı, Harb’ın kızı ve Ebû Süfyân’ın kız kardeşi Ümmü Cemîl Avrâ’dır. Bu kadına, insanların arasını bozmak amacıyla laf götürüp getirdiği ve Hz. Peygamber’i maddî sıkıntısı sebebiyle aşağıladığı için mecazi anlamda hammâlete’l-hatab “Dedikodu yapıp söz taşıyan...” denmiştir. Çünkü Araplar laf taşıyanlara hammâlete’l-hatab derlerdi. Kur'an Yolu Tefsiri C5 S 710-712GIYBET ÇEŞİTLERİGıybetin en önemli özelliği; bir kişinin, hakkında bilgi sahibi olmadığı bir konuda ileri geri konuşmasıdır. Bir insanın bilgisi tam olmayan bir konuda konuşması ise onu hataya ve günaha Teâlâ bir ayette bizlere şu tavsiyede bulunmaktadırوَلاَ تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤَادَ كُلُّ أُولئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْؤُولاً“Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, hepsi, yaptıklarından sorumludur.” İsra,17,36Rasûlullah sav da bu hususta şöyle buyurmuşturكَفَى بِالْمَرْءِ إِثْمًا أَنْ يُحَدِّثَ بِكُلِّ مَا سَمِعَ“Kişiye günah olarak her duyduğunu söylemesi yeter.” Ebû Dâvûd, Edeb, 801-Dil ile gıybetBir kimsenin kusur ve noksanını dil ile söylemektir. Meselâ; Falanca çokça zayıftır, şişmandır, uzundur, kısadır, gururludur, kibirlidir, yalancıdır, faizcidir, kumarcıdır, tembeldir ve beceriksizdir vb. Kerimde Rabbimiz bu hususta şöyle buyururوَقُل لِّعِبَادِي يَقُولُواْ الَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِنَّ الشَّيْطَانَ يَنزَغُ بَيْنَهُمْ إِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلإِنْسَانِ عَدُوًّا مُّبِينًا“Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan insanın apaçık düşmanıdır.” İsra, 17/53Dil, yapmış olduğu işler bakımından bedenimizdeki çok önemli organlarımızdan biridir. Nitekim iyi bir şeyin veya kötü bir şeyin ifade edilmesi dil iledir. Sevgi sözcükleri de nefret sözcükleri de hep dilden dökülür. İnsanların gönlünü almanın da onların gönlünü yıkmanın en kolay yolu dil ile Süfyân b. Abdullah anlatıyor “Ey Allah’ın Elçisi! Bana sımsıkı sarılacağım bir amel söyle" dedim. Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu “Rabbim Allah’tır de, sonra dosdoğru ol.”“Ey Allah'ın Elçisi! Hakkımda korkacağın şeyin en tehlikelisi nedir?” dedim.“Mübarek dilini eliyle tuttu sonra “İşte budur” dedi. Tirimizî, Zühd, 602-Kalp ile gıybetGözüyle görmediği, kulağıyla duymadığı ve kesin olarak bilmediği bir konuda bir kimse hakkında sûizan beslemek ve kötü düşüncelere sahip olmaktır. Kalp ve dilin önemini şu kıssa çok güzel bir şekilde LOKMAN, hikmet sahibi büyük bir hakîm ve tıbbın inceliklerini çok iyi bilen mahir bir hekim olduğu için ona, Lokman Hakîm ya da Lokman Hekim derlerdi. Günlerden bir gün efendisi bir koyun getirdi ve ona, “Şu koyunu kesiver” dedi. Hz. Lokman da koyunu kesti. Efendisi, “Şimdi o koyunun en iyi iki organını getir” dedi. Hz. Lokman gitti ve dil ile kalbi çıkarıp getirdi. Efendisi, “Bu koyun etinin içinde bunlardan daha iyi parçası olan yok mu?” diye sordu. Lokman “Hayır” diye cevap verdi. Efendisi bir müddet sustuktan sonra yine bir koyun getirdi ve “Şu koyunu bizim için kesiver” dedi. Hz. Lokman o koyunu da kesti. Efendisi bu kez, “Şimdi de ondaki en kötü, en işe yaramaz iki organı getir” diye emretti. Hz. Lokman yine dil ve kalbi çıkarıp getirdi. Bu duruma şaşıran efendisi merakla sordu “Sana, ondaki en iyi iki organı getir diye emrettim. Sen bana dili ve kalbi getirdin. Onun en kötü, en işe yaramaz iki organını getir diye emrettim. Yine bu ikisini getirdin. Bunun anlamı nedir?” Lokman Hekim şu hikmet dolu cevabı verdi “İyi oldukları zaman onlardan daha iyisi, kötü oldukları zaman onlardan daha kötüsü yoktur.”3-Göz, el ve işaretle gıybetBir kimsenin kötülenmesinde vücut azalarını kullanarak yapılan el ile kısalığını göstererek, topal topal yürüyerek, gözünü şaşı ederek ve ağzı yüzü eğmek vb. şeylerle başka bir kimsenin taklidini yaparak gıyabında o kişinin onurunu bu hususta bir ayetinde bizlere şöyle buyururوَيْلٌ لِّكُلِّ هُمَزَةٍ لُّمَزَةٍ" Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi âdet edinen herkesin vay haline! " Hümeze, 104/1Hümeze İnsanların arkalarından şahsiyet ve namuslarına dil uzatmak, onlarla alay ederek Yüzlerine karşı insanlara lakap takmak, kaş göz hareketiyle birini hakir görme ve kusur kızdıran, onun onurunu ve gururunu inciten lakap takmak ve taklit yapmak da bu hususta Kur’an’ı Kerimde şöyle buyuruyorيَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَومٌ مِّن قَوْمٍ عَسَى أَن يَكُونُوا خَيْرًا مِّنْهُمْ وَلَا نِسَاء مِّن نِّسَاء عَسَى أَن يَكُنَّ خَيْرًا مِّنْهُنَّ وَلَا تَلْمِزُوا أَنفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْأَلْقَابِ بِئْسَ الاِسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْإِيمَانِ وَمَن لَّمْ يَتُبْ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ“Ey müminler! bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. Imandan sonra fâsıklık ne kötü bir isimdir! kim de tevbe etmezse işte onlar zalimlerdir.” Hucurât, 49/11Hz. Aişe Validemiz “Ey Allah’ın Resulü, sana Safiye’deki şu hal boy yeter” memnun kalmadı ve bana şöyle dedi “Öyle bir kelime sarf ettin ki, eğer o denize karıştırılsaydı, onu ifsat eder, bozardı.” Ebû Dâvûd, Edeb, 35Hz. Aişe validemiz der ki “Ben tahkir maksadıyla birinin taklidini yapmıştım. Bana şunu söyledi “Ben bir başkasını, kusuru sebebiyle, hatta bana karşılık olarak çok dünyalık verilse bile söz ve fiille taklit asla etmem.” Ebû Dâvud, Edeb,40GIYBETİN SEBEPLERİ VE RUHSAT YERLERİİnsan, nefsine sahte bir rahatlık ve haz verdiği için gıybet eder ve kalbini bu kötü davranışla ve nefret, sohbet ve yarenlik, itibar yükseltme düşüncesi ve kıskançlık gıybetin sebepleri bazen kasıtlı veya kasıtsız olarak karşısındaki insanı aşağılamak, kötülemek, küçük düşürmek, gösteriş ve büyüklük taslamak maksadıyla onu acıtan sözler söyleyebilir. Sözlerinin muhatabını ne kadar inciteceğini hesaplamaksızın sadece hoşça vakit geçirmek ve güldürmek için onun arkasından bazı istisnai durumlarda ise ruhsat verilmiştir. Niyetin iyi olması koşuluyla, bazı meşru mazeretler gözetilerek ferde ve topluma fayda sağlayacak ise aleyhte konuşulduğunda bu gıybet Bir suçluyu ilgili makamlara şikâyet etmek, çevresine zarar veren bir insandan korunmak, birinin yapacağı kötülüğe engel olmak, kötü davranışları ıslah etmek, lakabıyla meşhur olmuş bir insanı tanıtmak, zulüm, haksızlık, fesatçılık, ahlâksızlık gibi tutum ve davranışları hayat tarzı haline getirmiş, günahı alenen işleyen ve bundan utanmayan bir insanı kınamak veya bununla ilgili fetva sormak gıybet ZARARLARIGıybetten korunmak için öncelikle kişinin kendi kusurlarıyla uğraşması kolaylıkla yapılan, zamanla sıradanlaşarak kişiyi rahatsız etmeyen kötü bir eden kişi söylediği söze pek dikkat etmez. Çok söze yalan karışabilir, çok konuşma kalbe kasvet verebilir, zihni yorabilir, tefekküre mâni olabilir, dinleyenleri usandırabilir. Çok konuşan çok hata eder ve sözün tesirini azaltır. Bu itibarla az, öz, doğru ve yararlı şeyler konuşmak müminin şiarı öncelikle kişinin kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi başkasına yapması demektir ve bu durum asla bir Müslüman’a yakışmaz. Hiçbir insan da kendisi aleyhine bir konuşmanın yapılmasına, arkasından çekiştirilmesine, hakkında suizan beslenmesine de asla razı sav bu hususu bizlere şöyle açıklar لا يُؤْمِنُ أَحدُكُمْ حتَّى يُحِبَّ لأَخِيهِ مَا يُحِبُّ لِنَفْسِهِ “Kendisi için istediğini mümin kardeşi için istemeyen iman etmiş olmaz.” Buhârî, Îmân, 7Gıybet, toplumun huzur ve güvenini zedeler. İnsanlar arasında bulunması gereken en önemli ilke olan birlik ve beraberliğe sekte vurur. Çünkü fertlerin birbirlerinin arkalarından konuşmaları, laf getirip-götürmeleri sebebiyle toplumda güven ve huzur ortadan kalkar. Nasıl ki bir ölü kendini savunamazsa bir insan da arkadan çekiştirildiği zaman, orada olmadığından dolayı kendisini bizim imanımıza ve ibadetlerimize de zarar sav bir hadislerinde şöyle buyuruyorالمسلِمُ مَنْ سَلِمَ الْمُسْلِمُونَ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ، وَالْمُؤمِنُ مَنْ أمِنهُ الناسُ على دمائهم وأمْوَالِهِمْ .“Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden zarar görmediği halkın, can ve mallarını kendisine karşı emniyette bildikleri kimsedir.” Tirmizi, İman 12Müslüman, ister diliyle isterse davranışlarıyla hiçbir insana zarar vermeyen kimsedir. Müslüman, laf olsun torba dolsun diye konuşmaz. Kimseye fayda sağlamayacak bir kelama kadir olmaz. Çünkü Peygamberimiz sav, bizlere ya hayır söylemeyi ya da susmayı Buhârî, Edeb, 85 kalbiyle sû-i zan beslemez, diliyle gıybet etmez, insanları arkalarından çekiştirmez, onların kusurlarını araştırmaz, ayıplarını ortaya dökmez, sözleriyle kardeşini imanı gereği, güzel ahlâkın erdemlerini kuşanır ve kardeşinin mahremiyetine dil uzatarak onun şerefini, haysiyetini asla incitmez. Hakkı olmadan onun hakkına asla girmez. Ancak günümüzde bir eğlence olarak gösterilen dedikodu faaliyetleri, özellikle kitle iletişim araçları ile merak ve ilgi uyandıracak tarzda sunulup bu şekilde âdeta bir gıybet sektörü meydana getirilmiştir. Kim, kiminle, nerede, nasıl?Böylece yaygınlığından dolayı ayıp ve günah sayılmayan gıybetin yol açtığı olumsuzluklar görmezden geliniyor ve dahası insanlara da bu yanlış davranış teşvik edilip gıybet günahına ortak SONUÇLARIGıybet yapıldığı ve dinlenildiği zaman azabı gerektiren kötü bir ahlaki davranıştır ve yapan kimsenin âhirette cezasız bırakılmayacağını Allah Resûlü şu şekilde haber vermektedir“Her kim Müslüman bir adam ın gıybetini etmesi sebebiyle onun ölü etinden bir lokma yiyecek olursa, Allah ona o yediği et kadar cehennem ateşinden yedirecektir.” Ebû Dâvûd, Edeb, 35Hz. Peygamber, bir kabristana uğradığı sırada orada yatanlardan iki kişinin azap gördüğünü söylemiş ve bunun sebebine şöyle işaret etmiştir “Onların azapları öyle büyük bir şeyden dolayı değil. Biri idrarın üzerine sıçramasından sakınmazdı, diğeri de koğuculuk yapardı.” Buhârî, Vudû, 55Allah Rasûlü, sav Miraç’ta gördüklerinden şöyle bahseder“Miraca çıkarıldığım zaman bakırdan tırnakları olan bir topluluğa uğradım. Onlar, tırnaklarıyla yüzlerini ve bağırlarını tırmalıyorlardı. Bunlar kimlerdir?’ diye sordum. Cebrail, Gıybet ederek insanların etlerinden yiyen ve onların şereflerine saldıranlardır. dedi.” Ebû Dâvûd, Edeb, 35Gıybet eden kimse, kul hakkına girmiş ve büyük günah işlemiştir. Tövbe ve istiğfar etmesi gerekir. Bu günahından kurtulması için tövbe etmesi yeterli olmaz. Eğer yaşıyorlarsa, maddi ve manevi hakkını gasp ettiği kimselerle helalleşmenin bir yolunu aramalı ve ayrıca gıybetini yaptığı kişilere dua etmelidir. Eğer helallik alınmazsa kul hakkına girileceğinden, gıybet eden kimsenin ahirette Peygamberimizin bizlere bildirmiş olduğu “Müflis”lerden olacağı unutulmamalıdır. Ahirette kul hakkının karşılığı ise ya sevapla hakkın ödenmesi ya da sevap yoksa hakkı yenilen insanın günahını almakla olacaktır. Müslim, Birr, 59Gıybeti yapılan kimse gıybet sebebiyle zarara uğramış ise duruma müdahale edebilir, ilgili mercilere şikâyet edebilir. Gıybetler bir şekilde gıybeti edilene ulaşır. Şayet gıybet yapana küfür ve hakaret edilirse, gıybetin karşılığı büyük ölçüde dünyada alınmış olur. Ancak, bunun yerine kişi kendini savunmaz, gıybetle mücadele eder ve gıybetçinin bu işten kurtulmasına uğraşırsa çok daha büyük bir mükâfat kazanmış MEVLÂNA, kendisinin gıybetini yapan kişiye şöyle der Duydum ki benim gıybetimi yapmışsın. Benim yüzüme söylemekten kaçmışsın. Benim gibi bir acizden korkmuşsun ama Allah’tan BASRÎ, kendisine gıybet edene bir tabak taze hurma göndermiş ve şöyle demiştir“Duydum ki sen ibadetini bana hediye göndermişsin. Ben de buna bir karşılık vermek istedim. Kusura bakma, tam karşılığını veremedim.”Gıybet yapılan yerdeki kişi ise müminin iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma görevi olduğundan ya fiili ya da sözlü olarak müdahale eder; bunun doğru olmadığını, gıybet etmenin haram ve büyük günah olduğunu söyler. Gıybetin yapılmasına engel olamayacaksa yapılan gıybete ortak olmamak için gıybet yapılan ortamı terk eder. Bu da mümkün değilse gıybete hoşnutsuzluk duygusu içinde başka şeylerle bu konuda Kur’an da şöyle buyururوَاِذَا سَمِعُوا اللَّغْوَ اَعْرَضُوا عَنْهُ “Onlar, boş söz işittikleri zaman ondan yüz çevirirler.” Kasas,28/55Allah Resûlü de bu tavrın imanla olan sıkı ilişkisini vurgulamış ve şöyle buyurmuşturمَنْ رأى مِنْكُمْ مُنْكراً فلْيُغيرْهُ بيدِه، فإن لم يستطعْ فبلسانهِ، فإن لم يستطعْ فبقَلْبِهِ، وذلك أضْعَفُ الايمانِ“Sizden biriniz çirkin bir iş görürse, onu eliyle değiştirsin; eğer buna gücü yetmezse, diliyle uyarsın; buna da gücü yetmezse, kalbiyle nefret etsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir.” Müslim, İman, 20.SONUÇDinî ve ahlâkî boyutunun yanında psikolojik ve sosyolojik açıdan da birey ve topluma çeşitli zararlar veren gıybet ve dedikoduyla başa çıkmada öncelikle İslâm’ın ahlâk değerlerine bağlılık gösterilmelidir. Rabbimizin ayetleri ve Peygamberimizin hadisleri incelendiği zaman, sözün doğru zamanda doğru bir şekilde kullanıldığında değer kazanan, kişiye dünya ve ahiret mutluluğunu getiren bir unsur olduğu ahlâkında asla yeri olmayan gıybet, Allah’a karşı sorumluluk bilinci taşıyan Müslümanların değil, basit insanların işidir. Müslüman, Rabbinin insanların aralarındaki gizli fısıldaşmalardan bile haberdar olduğunu ve günü geldiğinde yaptıklarını bildireceğini bilir ve ona göre bir hayat sürer. Kâf, 50/16Müslümanın, gıybetle, laf götürüp getirmekle, boşboğazlık ve gevezelikle yapmakla kazanacağı hiçbir şey yoktur. Bu çirkin davranışlar ferde ve topluma fayda değil zarar verir. Müslüman, bu gibi söz ve davranışların topluma olan zararlarının ne kadar büyük ve tamirinin ise çok zor olduğunun gıybetle başkasını küçültmeye çalışırken kendisinin hem kullar hem de Allah nezdinde ne kadar küçüldüğünü düşünmeli, kendisi için söylendiğinde hoşlanmayacağı sözleri başkaları için söylememelidir. Kusursuz ve mükemmel olmayan insan, kendi günahlarını telafi etmek yerine, başkalarının günahını diline dolayarak kendi günahlarına bir yenisini eklememelidir. Kardeşinin gıybetini yaparak günahkâr olan insan, onun ayıbını ortaya çıkararak veya onu kötüleyerek iyi bir insan olamayacağı gibi, kardeşini küçülterek de kendisini asla yüceltemez. Herkese sadece kendi günahından sorulacağını da unutmamalıdır. Fatır, 35/18İnsan, Rabbimizin ve insanların razı olmayacağı kötü sözleri asla söylememeli, gıybetin konuşulduğu ortamlarda bulunmamaya özen göstermeli, gıybeti dinleyerek teşvik etmemeli ve gıybet eden insanlardan da yüz çevirip onları ikaz ederek bu tür davranışları da engellemelidir. Ayrıca kişi gıybet ederek kul hakkına girmiş ise hakkını yediği kimselerle bu dünyada tez elden Müslüman, çok kıymetli olan ömür sermayesini Allah’ın rızası doğrultusunda harcamalı, kötü ahlaki vasıfları terk etmeli, nefis muhasebesi yaparak kusurlarından dolayı da samimi bir tövbe şu dizelerle tamamlayalımGıybet âdet olmuş dilde pazar dolaşarak kuyu ki ne yürekler kardeşinin etini yeme!Bunların hesabı sorulmaz rabbim bizleri, gıybet gibi zararlı faaliyetlerde bulunmaktan muhafaza birbirini seven, birbirine her zaman destek olan ve daima Müslüman ve kardeş olduğunun şuurunda bir hayat süren bahtiyar kullarından olmayı nasip rabbim bizleri, birbirimize karşı hüsnizan besleyen ve birbirimizin ayıp ve kusurlarını aramaktan ziyade bunları emri bil maruf ven-nehyi anil münker vazifesi çerçevesinde giderme gayreti içerisinde olan, her işinde de Allah’ın rızasını gözeten samimi Müslümanlardan ve ibadetlerimiz kabul olsun. Rabbim hepimizin yar ve yardımcısı ÂMİN! ÂMİN! ÂMİN! ÂMİN!SALİH SAYINSakarya / Arifiye Uzman VaiziDOSYAYI İNDİR
kul hakkı ile ilgili vaaz