mevlana yunus emre hacı bektaş veli sözleri
Hacı Bektaş-i Veli’den Şiirler ve Vecizeler. Sensiz benim bir dem karara mecalim yok, İhsanını ta’dâ da imkânım yok. Tenimdeki her tüy eğer dillense, Binde bir şükrümü ifaya imkânım yok. Madde karanlığı, akıl nuru; Cehalet karanlığı, ilim nuru; Nefis karanlığı, marifet nuru; Gönül karanlığı, aşk nuru ile
Yunus Emre, kendi eserlerinde Hacı Bektaş-ı Veli'den hiç bahsetmemişse de, bu kaynakta onun mistik yolculuğunun başlangıcı Hacı Bektaş-ı Veli ile olan bir görüşmesine dayandırılır. Vilayetname'deki bu kaydı aynen veriyoruz : "Hacı Bektaş'ın şöhreti her yana yayıldı, her taraftan mürid, muhip gelmeye başladı.
KeyWords: Legend, Heroic Deed, Hacı Bektaş Veli, Mevlana GİRİ Ahmet Yesevi, Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bektaş Veli, Otman Baba gibi tasavvuf ve tarikat uluları etrafında, daha çok kerametlere odaklanan anlatıların meydana getirildiği ve bu anlatıların hem sözlü hem
Selam ve Salat Nebilere, Muhammed Mustafa’ya, Ehlibeyt’ine,ve velilerine olsun Hacı Bektaş-ı Veli doğumu. Asıl adı Seyyid Muhammed bin İbrahim Ata, manevi ismi ise Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli’dir. Zamanının manevi lideri olarak Kutb’ul Aktab yani kutuplar kutbu veya Pirlerin piri olarak bilinir ve bu maneviyat Serçeşme olarak adlandırılır.
HacıBektaş-ı Veli. İnsana güvenilir fakat nefsine asla! Ali Suad. Nefistir seni yolda koyan, yolda kalır nefse uyan. Yunus Emre. Kendi nefsini yenmek, zaferlerin en güzelidir. La Fontaine. Nefis, kendi güçsüzlüğünü hayal ettiği zaman kederlenir. B. Spinoza. Nefsine ağır geleni kimseye tatbik etme. Hacı Bektaşi Veli
Les Meilleurs Site De Rencontre Gratuit. MEVLÂNÂ’YI ANLAMAK . Ömer CELEP ————– Mevlânâ Celaleddin i Rumî, ilk Türk velisi olan Türkistan’lı Hoca Ahmet Yesevî hazretlerinin üç öğrencisi ya da müridinden biridir. Diğer ikisi Yunus Emre ve Hacı Bektaş-ı velî hazretleri. Kendileri Anadolu’yu İslamlaştırmak amacıyla Yesevî tarafından gönderilmişlerdir. Tarihi kaynaklarda “gönderilmişlerdir” ifadesi kullanılıyor olmasına karşın esas itibariyle bu üç eren, gönderilmemiş, görevlendirilmiştir. Kelimelerin nasıl anlamlar yüklendiği konusunda fazlaca durmak maksadı ifadede tıkaç görevi yapar. Geçiyoruz. Bakıldığında görülür ki; Mevlânâ, Yunus Emre ve Hacı Bektaş-ı Velî, üç ayrı arazinin aynı cins üç gülüdür. Ancak; gerek görev yaptıkları mekan ve gerekse hitap ettikleri kitle itibariyle aynı kaynaktan doğan ama ürettiği kokuyu nüfuz ettirdiği ruh derinliği bakımından farklı şekilde enjekte eden kutuplardır. Bunları yarıştırmak veya birini diğerinin önüne koymak son derece saçma ve aptalca davranış olmalı. Kabul etmek gerek ki; bu üç ufuk insan arasında aydın kesim hocası veya şeyhi kabul edilen Hz. Mevlânâ diğerlerine göre daha fazla ün kazanmış daha derin ve daha bilgince eserler vermiştir. Mesnevi’si beyittir. Onun sözlerini kullanmayan hiçbir politikacı, hiçbir yönetici, hiçbir bilim adamı yokken; onun yaşantısını hayata geçiren insan topluluğu maalesef azdır. Sözlerindeki anlam derinliği dipsizdir. Örnekler vermekle bitmez ancak bütün sözlerini ve taşıdığı anlamı ifade için şunu söyleyebiliriz. Mevlânâ’nın sözleri Kur’an- Kerim’in batını tefsiri niteliğindedir. O, ilhamsız söz söylemez. Söylediklerinin tamamı; Kur’an’ın derinlerde ifade ettiği anlamı değişik sembollerle anlatı metodundan ibarettir. Allah’ın Kur’an- Kerim aracılığı ve Resulullah diliyle maksadını Mevlânâ, kimi zamna bitki, kimi zaman hayvan meteforlarını kullanmak suretiyle anlatmıştır. Mevlânâ ile Hacı Bektaş-ı Veli’yi karşılaştıranlara küçük bir anektot… Bir adam kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır. Neden sonra yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi Bir şey yapmış olmak için bunu Hacı Bektaş Veli’nin dergahına kurban olarak bağışlamak ister. O zamanlar dergahlar aynı zamanda aşevi işlevi görüyordu. Durumu Hacı Bektaş Veli’ye anlatır ve Hacı Bektaş Veli;-“Helal değildir” diye bu kurbanı geri çevirir. Bunun üzerine adam Mevlevi dergahına gider ve aynı durumu Mevlana’ya anlatır. Mevlana ise bu hediyeyi kabul eder. Adam aynı şeyi Hacı Bektaş Veli’ye de anlattığını ama onun kabul etmemiş olduğunu söyler ve Mevlana’ya bunun sebebini sorar. Mevlana şöyle der; -“Biz bir karga isek Hacı Bektaş Veli bir şahin gibidir. Öyle her leşe konmaz. O yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir.” Adam üşenmez kalkar Hacı Bektaş dergahına gider ve Hacı Bektaş Veli’ye Mevlana’nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini birde Hacı Bektaş Veli’ye sorar. Hacı Bektaş Veli’de şöyle der; -“Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlana’nın gönlü okyanus gibidir. Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez. Bu sebepten dolayı o senin hediyeni kabul etmiştir.” Malum; aralık ayı Mevlânâ haftasını barındırır. Yorum Ekle
İstanbul Büyükşehir Belediye İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Bağcılar Cemevi’nde “Cemevlerimiz, Alevi vatandaşlarımızın ibadethanesidir. Eşit hizmet, eşit vatandaş anlayışıyla, Alevi vatandaşlarımızın ibadetlerine dönük her türlü hizmet almalarında mış’ gibi yapmayıp, gerçekten bu duyguyu kabul ederek, hissederek, onların yanında olarak, onların ihtiyaçlarına koşmaya hepinizin huzurunda bir kez daha söz veriyorum” dedi. Abone Ol İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Bağcılar Cemevi’nde Alevi vatandaşlarla bir araya geldi. Muharrem ayının içinde, insanlık için büyük dersler barındırdığını belirten İmamoğlu, şunları söyledi "Kerbela’da yaşanan o büyük acıyı, yüzyıllar geçse de en derinden hisseden, yaşayan ama yaşadığı kadarıyla da dünyaya en güzel duyguları nakşetmeye gayret eden, Önce insan’ diyen, barışı, huzuru, bir arada yaşamın en güzel örneklerini her zaman dilinden dökülen kelimelerde. yaşam prensiplerinde hissettiğim Alevi yurttaşlarımın Muharrem ayındaki bu oruç açma sofrasında bulunmak, gerçekten benim için onurdur, gururdur. "EN DERİN ACILARI ALEVİ VATANDAŞLARIMIZ YAŞADI" Belki de bu derin acıları, yine bu topraklarda dönem dönem ne yazık ki Alevi vatandaşlarımız yaşadı. Ama öyle bir erdem, öyle bir vatan tutkusu ve Kerbela'dan en insani, en hümanist, en vicdani duygularla bezenmiş bir şekilde hayatına, yaşamına felsefe edinmiş insanlarımız, yurttaşlarımız olarak sizler, her zaman yine bizlere şu duayı ettirdiniz Allah memleketimizin, milletimizi bu acılardan korusun, bir daha yaşanmasın. Ve ülkemizde, milletimizde en derin duygu olan vicdanı, ahlakı, adaleti en iyi temsil eden toplulukların başında geldiniz. Ben İstanbul'da sizlere hizmet etmeye gayret eden bir hemşehrimizin, bir dostunuzun. Beni ailenizden bir fert, ama kardeşiniz ama arkadaşınız, ama büyüğünüz, ama küçüğünüz olarak kabul etmenizi, dua etmenizi istiyorum. Allah şahit ki; tüm duygularımla, ilk gün hangi enerjiyle yola koyulmuşsam, bugün aynı enerjiyi, hatta onu katlar bir biçimde başarıya susamış, belki hücreleri tazelenmiş, Gençliğimiz var’ dediğimden daha kendini genç hisseden, enerjisi yüksek bir birey olarak, sizlerin layık olduğu, 16 milyon. İstanbullunun layık olduğu bir yerel yönetimi bu şehre kazandırma çabası içerisindeyim. Sizlere hizmet eden bu doğrultudan asla vazgeçmeyeceğim. İçinde, eşitlik ve adalet duygusu var. İçinde, yoksulun yanında olmak; içinde, elinden geldiğince her insanın yardımına koşan, aynı zamanda onlara imkanları, fırsatları eşit sunmaya çalışan bir yönetici ahlakıyla hareket eden bir Belediye Başkanı olmak var. Sadece size oy verenlere değil; oy veren, vermeyen herkese eşit hizmet. Bu memlekette yaşayan her bireye eşit. "CEMEVLERİ ALEVİLERİN İBADETHANESİDİR" Her inançtan ya da gruptan vatandaşa olduğu gibi, Alevi yurttaşların da yanında olacağız. Bu noktada net olarak birçok yerde ifade ediyorum ki, insanlarımızın zihnine nakşolsun. Alevi vatandaşlarımızın bu güzel ibadethanesinde, cemevinde bulunan bir kardeşiniz, bir hemşehriniz, bir Belediye Başkanınız olarak söylüyorum ki; cemevlerimiz, Alevi vatandaşlarımızın ibadethanesidir. Dolayısıyla eşit hizmet, eşit vatandaş anlayışıyla Alevi vatandaşlarımızın ibadetlerine dönük her türlü hizmet almalarında mış’ gibi yapmayıp, gerçekten bu duyguyu kabul ederek, hissederek, onların yanında olarak, onların ihtiyaçlarına koşmaya hepinizin huzurunda bir kez daha söz veriyorum. Memleketim için, ülkem için, milletimiz için, şehrimiz için, Hacı Bektaş-ı Veli'nin huzurunda dua edeceğim. Ve bugün bizi kötülükten koruyan, bu toprakların o derinliğinde bulunan manevi hislerin, manevi kişiliklerin, velilerin, dervişlerin büyük katkısı olduğuna inanan birisiyim. Dolayısıyla bizi Hacı Bektaş-ı Veli'nin Yunus Emre'nin, Mevlana'nın duaları korusun. Onların bize bıraktığı o güzel duyguları taşıyan insanlar olalım. Eğer Hacı Bektaş-ı Veli'yi biraz öğrenmişsek ya da Mevlana'yı ya da Yunus Emre'yi ve diğerlerini bu toprakların erenlerini birazcık anlamışsak, dünyanın en güzel insanları bir arada yaşatan, cennet gibi vatanın sahibi oluruz. O bakımdan karmaşalardan, kargaşalardan, ayrışmalardan, kutuplaşmalardan, yüce Allah'ım bizleri korusun. Aşurenin bereketi bizi bir arada tutan duyguları, o güzel içtenliği bu toprakların içinde fışkıran o güzelliği, hepimizin sofrasında olsun. Hepimizin çocuğunun, gençlerinin yaşamının yanında olsun. Sizleri İyi temsil etmeye çalışacağım, sizlere mahcup olmayacağım. Allah hepinizi korusun.” ANKA Video haberler için YouTube kanalımıza abone olun
Anadolu’nun karanlık çağında “diken içinde açan güllerin en ihtişamlı; fakat bir o kadar da sade olanı Yunus’tur… Bu sade dervişin hayatı tam bir “masal güzelliği” taşır… Anadolu mutasavvıfı, Türkçe şiirin öncüsü ve halk şairi Yunus Emre'nin Allah ve insan sevgisini, dostluğu, kardeşliği, yardımlaşmayı öğütleyen İslam tasavvufundan kaynaklanan ve lirizmle beslediği şiirleri, yüzyılları aşarak günümüze kadar ulaştı. Bir zaman dünyaya bir adam gelmiş Okunu kör nefsin, kılıçla çelmiş... Bizim Yunus, Bizim Yunus.... Bir zaman dünyaya bir adam gelmiş; Ölüm dedikleri perdeyi delmiş.... Bizim Yunus, Bizim Yunus.... N. FAZIL KISAKÜREK BEKTAŞİ ANANESİ " Yunus bu sözleri catar sanki balı yağa katar Halkta metaların satar yükü gevherdir tuz değil" Anadolu'da yetişen ilk büyük mutasavvıfların hemen hemen hepsini Hacı Bektaş Veli'nin müridi ve inananı şeklinde tanıtmak isteyen Bektaşi ananesinde, Yunus Emre hakkında yeter derecede bilgiye rastlanır. Bektaşi ananesine göre Hacı Bektaş Veli, Rum diyarına geldiği zaman, Seyyid Mahmud Hayrani,Celaleddin Rum,Hacı İbrahim Sultan gibi birtakım büyük mutasavvıflar arasında ,Emre adlı ''kuvvetli velayet sahibi'' bir şeyh vardı. Hacı Bektaş'ın daveti üzerine tüm Rum erenleri onun yanına geldikleri halde, bu şeyh edense davete icabet göstermedi. Diğer Rum erenleri onun gelmek istemediğini HACI Bektaş Veli'ye haber verdiler; o da daha önce Karaca Ahmed ile beraber yanına gelmiş olan İsmail ismindeki dervişini gönderip Emre'yi yanına çağırttı ve gelmemesindeki hikmeti sordu. Emre, perde arkasından çıkan bir elin kendisine nasip verdiğini ve hazır bulunduğu o erenler toplantısında Hacı Bektaş adlı kimseyi hiç görmediğini söyledi. Hacı Bektaş Veli, o elin bir işaret olup olmadığını sorunca, ayasında yeşil bir ben gördüğünü söyledi. O vakit Hacı Bektaş elini uzattı ve ayasındaki yeşil ben hayretle gören emre, kendisine evvelce el veren mürşidin karşısında bulunduğunu anlayınca, tamamen üç kere hayretle ''Taptuk padişahım''dedi ve ismi işte o zamansan başlayarak Taptuk Emre oldu. YUNUS EMRE'Yİ HAZIRLAYAN ŞARTLARI Mevlâna'dan ve ondan önce de İbni Arabî'den söz edilmelidir. Çünkü Yunus Emre'nin de savunucusu olduğu tevhid "birlik" fikrinin asıl mimarı Muhyiddin Arabî'dir. 1204 yılında Konya'ya gelen Muhyiddin Arabî, bir süre burada kalmış, ardından Malatya'ya geçmiş ve bu süre zarfında Vahdet-i Vücut anlayışının Anadolu'da yayılmasına ve benimsenmesinde etkili oldu. Bu fikri, şiir ve musikinin imkânlarıyla birlikte geniş bir tesir sahasına çıkaran isim olarak ise Mevlâna'yı görürüz. HAYATI Yunus Emre, 1240'ta doğdu. Sarıköylü'dür. İyi bir tahsil gördüğü şiirlerinden anlaşılmaktadır. Medrese tahsilinden sonra tasavvuf yoluna girdi. Tabduk Emre'ye mürit oldu. Anadolu'nun birçok illerini, Suriye'yi ve Azerbaycan'ı dolaştı. 1320 yılında 82 yaşında iken vefat etti. Mezarı Sarıköy'dedir. Abdülbaki GÖLPINARLI Menkıbeyi bir tarafa bırakarak Yunus'un hayatını ve vasiyetini sırf tarihi bakımından incelediğimizde, eserlerinde kendi hayatına dair pek az birtakım mühim ima ve ifşalar mevcuttur. Yunus Emre yahut şiirlerinde ekseriya kullandığı gibi Kul Yunus, Âşık Yunus bir derviştir. Bazı hal tercümesi kitapları ölüm tarihini gülşen-i tevhid tekibin ifade ettiği gibi Hicri 843'e 1439-40 kadar çıkıyorlarsa da, gerek bu iddia gerek Şakayık sahibinin onu Yıldırım Bayezid devrinin şeyhleri sırasında göstermesi hiç de doğru değildir. Bektaşi ananesi bu hususta çok kuvvetli bir delildir Eğer Yunus Emre, öyle iddia olunduğu gibi 843'te ölmüş yahut Yıldırım Bayezid'in ilk senelerine yetişmiş olsaydı, hemen bütün 14. Yüzyılın son yahut 15. Yüzyılın ilk senelerinde tespit edilen Bektaşi ananesine bu suretle girebilmesi için Yunus'un daha önceki zamana ait olması ve tarihi mahiyetinin o sırada az çok unutulmuş olması icap ederdi. İkinci, bu ilk devirlerdeki şeyh ve âlimler hakkında, mesela Hacı Bektaş Veli hakkında pek doğru ve sağlam bilgi veren Âşık paşazade, Yunus Emre'yi Âşık Paşa, Ahi Ören gibi mutasavvıfarla aynı zamansa yaşamış ayarak, bunların Orhan Devrinin ileri gelenlerinden I. Murad zamanını da idrak eylediklerini yazar. Âşık Paşa ile çağdaş sayılan Yunus'un 843'te ölmesi daha mantıklıdır. Üçüncü olarak Âşık Paşa'nın birçok şiiri Yunus Emre'ye nazire olarak kaydedilmek suretiyle Yunus'un zaman ondan önce olduğu gösteriliyor. Dördüncü ise Hicri 842 veya 841 tarihlerinde Türklerin eline esir düşerek yirmi sene kadar Edirne, Bergama Bursa'da yaşadıktan sonra tekrar memleketine dönen Mulbahlı bir ecnebi, Yunus'un iki ilahisini Gotik harfler ile yazmış ve Latinceye tercüme etmiştir. Eğer Yunus Emre hakikaten 14. Ve 15 yüzyıllara ait bir kişi olsaydı, eserlerinin daha o zamanlardan bu derece yayılması mümkün olmazdı. Yunus emre Sivrihisar civarında yahut Bolu mülhakatından Sakarya suyu civarındaki köylerinden birinde yetişmiş olan bir Türkmen köylüsüydü. Divan'ındaki eserlerinden anlaşıldığına göre, uzun müddet Hak yoluna erişmeye çalışmış, fakat bu emeline anca Tapduk Emre'ye mürit olduktan sonra muvaffak olabildi. Aşıkpaşazade'nin yanlış olarak Sultan Orhan ve şakayık sahibinin de Yıldırım Bayezid devrinin ileri gelenlerinden olmak üzere gösterdikleri bu adam, Bektaşi ananesinden de anlaşıldığına göre, Anadolu'da tanınmış şeyhlerden biriydi. YUNUS'UN ÜMMİLİĞİ "Ben gelmedim da'vî için benüm işim sevi için Dostun evi gönüllerdir gönüller yapmaya geldüm." Yunus EMRE Bugün elde bulunan bütün vesikalara göre, Yunus Emre'yi ümmi bir derviş saymak icap ediyor. Mutasavvıfların nazarında ilim ikiye ayrılır Zahir ilmi veya şeriat ilmi, batın ilmi veya hakikat ilmi. Bunlardan ikincisine mutasavvıflar bilhassa irfan denir. İlmin birinci kısmının yan asıl ilmin vasıtası his ve akıl naklidir. Tasavvuf tarihi etki edecek olursa, ''ümmilik'' ile ün kazandıkları halde, yine irfan gösteren birçok büyük mutasavvıfa rastlanır ki, bu sayısız misal Yunus'un kendi nevinde bir müstesna olmadığını pekiyi ispata yeterlidir. Bir manzumesinde Yunus Emrem oldu fakir Ecel öfkesini dokur Gönül ktabından oku Eline kalem almadı Diye ümmiliğini öğünürcesine ifade ederken, bir diğer ilahisinde Erenlerin sohbeti artırır marifeti Cahilleti sohbetten her dem süresim gelür Tarzlarında 'kal-ehli'ne karşı beslediği ümmilik gururunu böylece göstermiş oldu. MEDFEN VE MAKAMI "Gelin bir nazar eylen, n'oldu bu cihan içinde Niceler toprak oldu, bu az zaman içinde" Yunus EMRE Öldüğü zaman ve yer hiç bilinmeyen Yunus Ere'nin mezarı hakkında da çok büyük bir anlaşmazlık vardır. İslam memleketlerinde yalnız Yunus gibi öldükleri yer belli olmayanlar değil, medfenleri pek belli olan büyük zatların bile çeşitle medfen veya makamları bulunur. Her yer halkı, çevrelerinde ruhaniyet ve kutsiyetinden yardım beklenilecek büyük mutasavvıfların bulunmasını istediklerinden dolayı, Doğu'da medfen ve makam ihtilaflarına pek çok rastlanmaktadır. Anadolu'da Yunus Emre'ye isnat edilen medfen ve makamlar başlıca şunlardır. Çelebi Sultan Mehmed ile Emir Sultan arasındaki Şibli mahallesinde Abdürrezzak dergâhında Yunus Emre, Âşık Yunus ve Abdürrezzak adına üç mezar ve bir de kitabe mevcuttur. vilayetinin Kula ve Salihli kazaları arasında Emre adlı yetmiş evli bir köyde kargir bir türbe vardır ki; türbenin içinde Tapduk Emre ile çocukları ve torunlarının, kapı eşiğinin önünde ise Âşık Yunus'un mezarı bulunur. Mezar taşlarının hiçbirinde yazı olmayıp, yalnız Yunus'un taşında ufak bir balta resmi kazılıdır. bir buçuk saat uzaklıkta bulunan Palandöken dağlarının eteğinde, doğudan Erzurum ovasına bakan Dutçu köyünde Tapduk Emre ile Yunus Emre'nin türbeleri vardır. Fakat Yunus'un o yerlere gidip yerleştiğine dair elimizde tarihi hiçbir kayıt bulunmadığı gibi, Tapduk Emre'nin de Sakarya havalisinde münzevi olarak yaşadığını bildiğimiz için bu makamı da Yunus'un hakiki medfeni saymak mümkün değildir. Şeyh İsmail Hakkı'nın rivayetine göre, Yunus Emre ile şeyhi Tapduk Emre'nin kabirleri bir kubbenin altındadır. olarak Lamii Çelebi'nin tercümesine göre, Yunus'un Porsuk suyu'nun Sakarya'ya karıştığı yerde gömülü olduğu kabul etmek kalıyor ki, bu da tamamı ile gerçek olmamak ile birlikte diğer rivayetlere göre daha akla yakındır. ŞÖHRETİ Yunus Emre öldükten sonra, kendiyle çağdaş yahut kendisinden zaman bakımından önce diğer birtakım halk mutasavvıfları gibi az zamanda unutulup gitmedi. Aksine ünü bütün Anadolu ve Rumeli sahalarına yayılarak bütün halk sınıfları arasında yüzyıllarca yaşadı bu bakımdan, şüphesiz Türk dehasının temsilcilerinden sayabileceğimiz bu büyük halk şairinin edebiyatta nasıl yeni bir tarz yarattığını, daha doğrusu eski bir tarzı kendi şahsiyetiyle mecz etti. Yunus'un şöhreti 15. Yüzyıldan başlayarak Âşık Paşa, Kaygusuz Baba gibi birtakım büyük ve kıymetli takipçiler bulan Yunus Emre'nin şöhreti bu ünlü mutasavvıflar arasında aynı kuvvetle sürdü. Yunus'un mutasavvıflar arasındaki bu büyük ünü, ekseriyetle onların doğrudan doğruya tesiri altında kalan halk kitlesi arasında da 15. Yüzyıldan beri hiç eksilmemiştir. Türklerin milli zevkini okşayan birtakım sanat unsurlarını içine alması bakımından çok asli bir mahiyeti sayabileceğimiz Yunus'un eserleri, ihtiva ettiği geniş ve serbest tasavvuf felsefesi dolayısıyla Bektaşiler üzerinde çok büyük bir tesir yaptığı gibi Kızılbaş Türkmenler arasında da eskiden beri ehemmiyetle telakki olundu. YUNUS'UN ESERLERİ Yunus Emre eser bırakan sûfi şairlerdendir. Onun bugün için bilinen iki eseri vardır. Bunlardan "Risalet-el Nushiyye", Mesnevi nazım şekliyle yazılmış, manzum, didaktik, nasihatname tarzında bir eserdir. Toplam 563 134 beyittir. Başlangıç kısmında aruz ölçüsünün fâilâtün/fâilâtün/fûilün diğer bölümlerinde, mefâilün/mefailün/fâilün kalıplarını kullandı. Eserin sonlarına doğru yer şu sözler yer alır "Söze tarih yedi yüz yidiydi Yunus canı bu yolda yidiydi" USTA ŞAİRİN DİVAN'INDA 400 CİVARINDA ŞİİR YER ALIYOR Yunus'un hayat seyri içerisinde şiirler söylemeye başlaması imtihan sürecinin başka bir sonucudur. Neden Hacı Bektaş Dergâhı'nda kabul edildi? Sorusuna gelirsek tarikatlar, derviş adaylarının kişilik ve yeteneklerine göre eğitim veren kurumlardır. Çünkü insanların ruhsal yapıları birbirine benzemez. Turan Oflazoğlu, bu konuyla ilgili olarak "Hacı Bektaş'ın "senin kilidini açacak anahtar artık başkasındadır, diyerek Tabduk Emre'ye göndermesi ise Hacı Bektaş'ın Yunus'a Tabduk'u daha uygun bulduğunu gösterir." Bunu Sezai Karakoç'un Hacı Bektaş'ın Yunus'un şairlik ve şahsiyet yanını görerek böyle bir iradede bulunduğu şeklindeki yorumuyla birlikte düşündüğümüzde durum açıklık kazanmaktadır. Sonuç olarak Yunus, artık Tabduk kapısındadır. Olgunlaşma noktasında bütün eğitimlerden bir bir geçti. Şairlik kabiliyeti ve estetik düzeyi de zaten şeyhince bilinmeyen bir durum değildi. Burada menkıbede geçen "kilidinin açılması" ifadesi de çok manidardır. Kilit açılacak ve Yunus, söylemeye başlayacaktır. Bu süreç de yine menkıbelerde yer aldı. "Aşkın aldı benden beni/Bana seni gerek seni/Ben yanarım dün ü günü/Bana seni gerek seni" gibi binlerce ölümsüz dizeye imza atan Yunus Emre'nin eserlerinde sanat kaygısı yerine din gayreti ve tasavvuf neşesinin hâkim olduğu görülür. "RİSALET-EL NUSHİYYE" ADLI ESERİNDE 563 BEYİT YER ALIYOR Ünlü şairin, Mesnevi nazım şekliyle manzum, didaktik, nasihatname tarzında yazdığı "Risalet-el Nushiyye" adlı eseri, 563 beyitten oluşuyor. Emre'nin başlangıç kısmında aruz ölçüsünün failatün/failatün/fuilün, diğer bölümlerinde mefailün/mefailün/failün kalıplarını kullandığı eser, bilge yönünü, tasavvuf kültürüne vukufiyetini ve onunla yakın temasını gösteriyor. Yazılış tarihinin 1307 olduğu sanılan eserde Divan'a göre Arapça, Farsça kelimeler bir hayli yer tuttu. Şiirleri çeşitli coğrafyalarda dilden dile dolaşan şairin, "Divan" adlı önemli eseri ise Yunus Emre'nin şairlik gücünü yansıtıyor. Hece ve aruz ölçüsünün kullanıldığı Divan'da, mesnevi, gazel, musammat şeklindeki divan nazım biçimlerine de rastlandı. Dili çözülüp şiirler söylemeye başladıktan sonra Yunus'u bekleyen sınav ise gurbettir. Menkıbelere ve şiirlerinden çıkan sonuca göre Yunus Emre de diğer sufîler gibi pek çok yeri gezdi. Çünkü seyahat, tasavvufta bu geleneğin vazgeçilmez ritüelleri arasındadır. Maksada ulaşmak için başvurulan yollardan birisidir. Bir dervişin gurbete gönderilmesinin bu gelenek içerisinde pek çok sebebi vardır. Bu durum tasavvuf kaynaklarında uzun uzun açıklanır. Menkıbelerin dışında, Yunus'un yaptığı bu tür gezilerin ipuçlarına şiirlerinde de çokça rastlanır. Tabduk Emre Dergâhı'nda dili çözülüp şiirler söylemeye başladıktan sonra Bizim Yunus / Mustafa Özçelik Gönül sana Bağdat yakın Âlemlere divanesin …. Vardığımız illere Şol safa gönüllere Halka Tabduk manâsın Saçtık elhamdülillah Bu tarz mısraları onun Anadolu'nun muhtelif şehirlerinde, Suriye, İran, Irak ve Azerbaycan muhitlerinde tasavvuf amaçlı geziler yaptığını göstermektedir. BİR GÖNÜLE GİRMEK "Gönül, gerçeğe ulaşmakta yol göstericidir. Akıl duygu bilgisinin; gönül irfanın kaynağıdır." Muammer YILMAZ İnsan, insan olma manasını gönlünde taşır, maddi varlığıyla değil gönlüyle insan olur. Bu yüzden Yunus'un şiirlerinde gönüle çok önem verir. Çünkü gönül Hakk'ın tecellilerinin aynasıdır. Gönül mü yeğ Kabe mi yeğ Ayıt bana aklı eren Gönül yeğdürür zirâ kim Gönüldedir dost durağı Kâbe, sonuçta maddi bir yapıdır, bir semboldür. Dolayısıyla asıl Kâbe gönüldür. AŞK AHLÂKÇISI " Yunus, yüreğindeki aşk ve şevk ile yalnız Allah'ı değil, Allah'ın birer ismine mazhar olan bütün yaratılmışları da sevmiştir." Samiha AYVERDİ Bir "aşk ahlakçısı" olarak tanımlayabileceğimiz Yunus Emre'nin bütün şiirlerini bir tek mısrada özetlemek mümkündür. Bu mısra, "sevelim, sevilelim" mısrasıdır. Bunun dayanağı, çıkış noktası ise Maide Suresi'nin "Allah onları sever, onlar da Allah'ı sever" şeklindeki 54. ayetidir. Buradan hareketle şunu söylemek gerekir. Sevmek ve sevilmek, Allah'ın vasfıdır. Sevginin sebebi ise güzelliktir. Gerçek güzellik ise Allah'a aittir. "Allah, güzeldir ve güzeli sever "şeklindeki hadisi şerifi tasavvufî açıdan yorumlayan mutasavvıflara göre Allah, kendi güzelliğini teması için kâinatı yaratmıştır. Buna göre âlemin yaratılma sebebi sevgidir. Yani "Ol" emrinde aşk vardır. SÖZÜ PİŞİRMEK " Yunus Emre, kelimelerden bir Süleymaniye kurmuş büyük bir dil mimarıdır." Samiha AYVERDİ Her büyük şair, şiiri bir söz ustalığı olarak görmekten öte ona bir anlam yükler. Çünkü sözün tek başına güzel olmasının bir değeri yoktur. Söz, taşıdığın anlamıyla önemlidir. Bu anlayış da yine dini bir temele dayanır. Yunus da böyle bir düşüncede olan bir şairdir. Onda da "öz, biçimden önce gelmektedir. Güzel olanın güzel söylenmesi hâlinde güzel sonuçlar doğuracağının farkındadır. Keleci bilen kişinün yüzünü ağ ide bir söz Sözü pişürüp diyenün işüni sağ ide bir söz COŞKUNUN ŞAİRİ Yunus'un duygu ve düşünce dünyasının merkezinde "aşk" kavramı durur. Bu aşk, hem "Yaradan"'a hem de "Yaradılan"'a doğru akıp giden coşkun bir ırmak gibidir. Durum böyle olunca onun şiiri için söylenebilecek ilk söz, bunların coşkulu söyleyişlerle kurulmuş lirik şiirler oluşudur. "Işka diyemedi özüm gensüzin açıldı râzum Yûnus senün iş bu sözün 'âlemlere destân ola" Böylece Yunus, bu lirizm gücüyle "sır"larını "âlem"e açmış, bunlar âlemlere "destan" olmuştur. Yani bu şiirleri Halk benimsemiş, sevmiş, kendi ruhunun bir yansıması olarak görmüş. Asırlar boyunca dilinden düşürmedi. YUNUS'UN TAKİPÇİLERİ " Yunus Emre'nin mutasavvıfane şiirleri, Anadolu sahasında pek çabuk yayılarak az zamanda pek mühim muakıplari yetişti." M. Fuat KÖPRÜLÜ Yunus, tıpkı Hz. Mevlâna gibi davrandı. Tasavvufu bilgi hâlinden vecd, aşk, coşku hâline çevirdi. Tasavvuf bu şekilde yorumlanınca din de aynı şekilde anlaşılır olmaya bir aşk ve ihlâs hâliyle algılanmaya başladı. Yunus'un sözlüğünde iman, aşk; mümin, aşk eri kavramlarıyla tanımlandı. Yaratıcı, yaratılanlardan ayrı bir yerde ele alınmadı. Söz'ün doğuş coğrafyası böylesine, ilahi, insani olunca, asıl kaynağı olan gönülden beslenen şiir kuşu, kanatlandı. Gönülden gönüle, ruhtan ruha ulaşan bir kutlu sırra dönüştü hakikatin bilgisi. Çünkü içtenlik vardı ve gönüller böyle bir söze ilgisiz kalamazdı…Bizim Yunus - Mustafa Özçelik
İstanbul Büyükşehir Belediye İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Bağcılar Cemevi'nde "Cemevlerimiz, Alevi vatandaşlarımızın ibadethanesidir. Eşit hizmet, eşit vatandaş anlayışıyla, Alevi vatandaşlarımızın ibadetlerine dönük her türlü hizmet almalarında 'mış' gibi yapmayıp, gerçekten bu duyguyu kabul ederek, hissederek, onların yanında olarak, onların ihtiyaçlarına koşmaya hepinizin huzurunda bir kez daha söz veriyorum" Başkanı Ekrem İmamoğlu, Bağcılar Cemevi'nde Alevi vatandaşlarla bir araya geldi. Muharrem ayının içinde, insanlık için büyük dersler barındırdığını belirten İmamoğlu, şunları söyledi "ORUÇ AÇMA SOFRASINDA BULUNMAK, GERÇEKTEN BENİM İÇİN ONURDUR, GURURDUR Kerbela'da yaşanan o büyük acıyı, yüzyıllar geçse de en derinden hisseden, yaşayan ama yaşadığı kadarıyla da dünyaya en güzel duyguları nakşetmeye gayret eden, 'Önce insan' diyen, barışı, huzuru, bir arada yaşamın en güzel örneklerini her zaman dilinden dökülen kelimelerde. yaşam prensiplerinde hissettiğim Alevi yurttaşlarımın Muharrem ayındaki bu oruç açma sofrasında bulunmak, gerçekten benim için onurdur, DERİN ACILARI ALEVİ VATANDAŞLARIMIZ YAŞADI Belki de bu derin acıları, yine bu topraklarda dönem dönem ne yazık ki Alevi vatandaşlarımız yaşadı. Ama öyle bir erdem, öyle bir vatan tutkusu ve Kerbela'dan en insani, en hümanist, en vicdani duygularla bezenmiş bir şekilde hayatına, yaşamına felsefe edinmiş insanlarımız, yurttaşlarımız olarak sizler, her zaman yine bizlere şu duayı ettirdiniz Allah memleketimizin, milletimizi bu acılardan korusun, bir daha yaşanmasın. ve ülkemizde, milletimizde en derin duygu olan vicdanı, ahlakı, adaleti en iyi temsil eden toplulukların başında geldiniz. Ben İstanbul'da sizlere hizmet etmeye gayret eden bir hemşehrimizin, bir AİLENİZİN BİR FERDİ OLARAK KABUL EDİN Beni ailenizden bir fert, ama kardeşiniz ama arkadaşınız, ama büyüğünüz, ama küçüğünüz olarak kabul etmenizi, dua etmenizi istiyorum. Allah şahit ki; tüm duygularımla, ilk gün hangi enerjiyle yola koyulmuşsam, bugün aynı enerjiyi, hatta onu katlar bir biçimde başarıya susamış, belki hücreleri tazelenmiş, 'Gençliğimiz var' dediğimden daha kendini genç hisseden, enerjisi yüksek bir birey olarak, sizlerin layık olduğu, 16 milyon. İstanbullunun layık olduğu bir yerel yönetimi bu şehre kazandırma çabası içerisindeyim. Sizlere hizmet eden bu doğrultudan asla vazgeçmeyeceğim. İçinde, eşitlik ve adalet duygusu var. İçinde, yoksulun yanında olmak; içinde, elinden geldiğince her insanın yardımına koşan, aynı zamanda onlara imkanları, fırsatları eşit sunmaya çalışan bir yönetici ahlakıyla hareket eden bir Belediye Başkanı olmak var. Sadece size oy verenlere değil; oy veren, vermeyen herkese eşit hizmet. Bu memlekette yaşayan her bireye ALEVİLERİN İBADETHANESİDİR Her inançtan ya da gruptan vatandaşa olduğu gibi, Alevi yurttaşların da yanında olacağız. Bu noktada net olarak birçok yerde ifade ediyorum ki, insanlarımızın zihnine nakşolsun. Alevi vatandaşlarımızın bu güzel ibadethanesinde, cemevinde bulunan bir kardeşiniz, bir hemşehriniz, bir Belediye Başkanınız olarak söylüyorum ki; cemevlerimiz, Alevi vatandaşlarımızın ibadethanesidir. Dolayısıyla eşit hizmet, eşit vatandaş anlayışıyla Alevi vatandaşlarımızın ibadetlerine dönük her türlü hizmet almalarında 'mış' gibi yapmayıp, gerçekten bu duyguyu kabul ederek, hissederek, onların yanında olarak, onların ihtiyaçlarına koşmaya hepinizin huzurunda bir kez daha söz için, ülkem için, milletimiz için, şehrimiz için, Hacı Bektaş-ı Veli'nin huzurunda dua edeceğim. ve bugün bizi kötülükten koruyan, bu toprakların o derinliğinde bulunan manevi hislerin, manevi kişiliklerin, velilerin, dervişlerin büyük katkısı olduğuna inanan birisiyim. Dolayısıyla bizi Hacı Bektaş-ı Veli'nin Yunus Emre'nin, Mevlana'nın duaları korusun. Onların bize bıraktığı o güzel duyguları taşıyan insanlar olalım. Eğer Hacı Bektaş-ı Veli'yi biraz öğrenmişsek ya da Mevlana'yı ya da Yunus Emre'yi ve diğerlerini bu toprakların erenlerini birazcık anlamışsak, dünyanın en güzel insanları bir arada yaşatan, cennet gibi vatanın sahibi oluruz. O bakımdan karmaşalardan, kargaşalardan, ayrışmalardan, kutuplaşmalardan, yüce Allah'ım bizleri korusun. Aşurenin bereketi bizi bir arada tutan duyguları, o güzel içtenliği bu toprakların içinde fışkıran o güzelliği, hepimizin sofrasında olsun. Hepimizin çocuğunun, gençlerinin yaşamının yanında olsun. Sizleri İyi temsil etmeye çalışacağım, sizlere mahcup olmayacağım. Allah hepinizi korusun." Ekrem İmamoğlu İstanbul Bağcılar Güncel Haberler
Son Dakika Ekonomi Spor Magazin Dünya Sağlık Teknoloji Haber Portalı 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na %100 uygun olarak yayınlanmaktadır. Ajanslardan alınan haberlerin yeniden yayımı ve herhangi bir ortamda basılması, ilgili ajansların bu yöndeki politikasına bağlı olarak önceden yazılı izin gerektirir. 231150. SON DAKİKA Bartholomeos "Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bektaş-ı Veli Yol Göstericidir" - Son Dakika [Kullanım Şartları] - [Gizlilik Politikası] - [Çerez Politikası] - [Kişisel Verilerin Korunması] - [Ziyaretçi Aydınlatma Metni] - [Hata Bildir]
mevlana yunus emre hacı bektaş veli sözleri